Ortadoğu’daki siyasi tabloya bakıldığında, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, tartışmasız bir Amerikan etkisinden bahsedilebilir. ABD’nin 1991 yılında Kuveyt’i işgalden kurtarmak için Irak’a saldırısı, Ortadoğu’daki düzeni yeniden inşa etme çabası doğrultusunda gerçekleştirdiği geniş çaplı müdahalelerin başlangıcıydı. 11 Eylül 2001’deki trajik saldırılardan sonra ABD’nin Ortadoğu politikasında büyük bir değişim meydana geldi ve güvenlik stratejileri tek bir noktaya odaklandı: Terörizm ile mücadele. Beyaz Saray’ın yeni doğrultusu Bush doktrini ile açıklanan önleyici savaş stratejisi ve kabaca “bizden olan ve olmayan” ayrımıydı. ABD önce 11 Eylül saldırılarını düzenlediğini varsaydığı El-Kaide’nin barındığı Afganistan’ı Ekim 2001’de işgal etti. Ardından elinde kitle imha silahları bulunduğu gerekçesiyle Mart 2003’te Irak’a saldırdı. Bush’un “Irak’ı özgürleştirme harekatı”yla sadece Irak değil, Ortadoğu’nun büyük bir bölümü de kaos ortamının bir parçası haline geldi. Yüz binlerce Iraklı sivil öldü, yaralandı veya sakat kaldı ve Irak harap edildi. Afganistan, kanlı ayaklanmalardan ve etkin bir devletin yokluğundan zarar görmeye devam ediyor. Komşu Pakistan da bir girdabın içinde. İsrail-Filistin çatışması dâhil, bir dizi çatışma ve devletlerarası mücadele sürmekte. Bütün bunlar ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme çabasının başarısızlıkla sonuçlandığını gösteriyor. Birçok Ortadoğu araştırmacısına göre bu başarısızlığın iki nedeni var: Ortadoğu’ya dair Amerikan algısına ve ABD’nin bu bölgeye ait siyasetine egemen tahayyül ile gerçeklik arasındaki uçurum ve Ortadoğu halklarının karmaşık tarihlerinin, kültürlerinin ve siyasetlerinin doğru anlaşılamaması.
Kaynak : kitap zamanı