Lockmann, kitabında Ortadoğu merkezli İslam algısının yanlış varsayımlara dayalı ifadelendirmelerinin tarihî ve kültürel nedenleri üzerinde duruyor. Bu sebepler arasında Osmanlı’nın Batı tarafından algılanış biçimini de irdeliyor.
Lockman, Batı’da genel kabul görmüş bir oryantalist tavrın söz konusu olmadığını, kimi araştırmacıların olumsuz yaklaşımına rağmen kimilerinin de İslam’a ve Müslümanlara karşı sempatik bir bakışının olduğunu belirtiyor.
Amerikalı akademisyenlerin Ortadoğu fişlemeleri
Özellikle Amerikalı akademisyenler tarafından Ortadoğu coğrafyasının bu kadar irdelenmesinde, Soğuk Savaş sonrası Amerika’nın varoluşunu gerçekleştirecek yeni bir rakip arama isteğinin yattığını söylüyor yazar. Hatta Amerika akademisyenler bu coğrafyayı algılarken tanımlamaları da ülkeden ülkeye değişiyor. 1950’lerin Türkiye’sini “iyi” diye nitelendirenler 1950’lerin Mısır’ını “kötü” içinde değerlendirebiliyor. Araştırmacılar için “iyi” olan, “gereği gibi” hareket eden, “modern” yaşamı ilke edinen ve “Batı taraftarı”dır. “Kötü” olan ise “kifayetsiz” ve “irrasyonel” olarak tanımlanır. Bu tanımlamalar bana tarihin akışı içinde tanıdık geliyor. Mekkeli müşrikler ya da Bizanslı aktörler de benzer ifadeler mi kullanıyordu?
Yazara göre bugün Amerikan akademik hayatı içinde Arapları, Türkleri ve de İranlıları “kötü” gösteren bütün göstergelere karşı çıkan bir damar da mevcut. Kitap bu bağlamda Soğuk Savaş sonrası dönemden itibaren Amerika’da oluşan “bilgi siyaseti”ni merkeze alarak kapsamlı ve eleştirel bir formasyon sunma iddiasında.
Yazar, Arap ve Türk medyalarında Irak işgalinin sadece İsrail çıkarlarına yönelik olduğu algısının yanlış olduğu düşünüyor. Ona göre Irak işgalinde yerel, bölgesel ve küresel sömürü yapıları etkin. Bu yapılar doğru analiz edilmeden meselenin doğru anlaşılamayacağını düşünüyor.
“Oryantalizm Sonrası?” bölümü dikkat çekici
Hangi Ortadoğu kitabı altı bölümden oluşuyor. İslam’ın ortaya çıkış serüveninden başlayıp Edward Said’in Oryantalizm kitabını mihenk taşı yaparak kitap-sonrası döneme kadar uzanıyor. Özellikle “Oryantalizm Sonrası?” bölümü analizleri ve güncel çatışma alanlarının nasıl meydana geldiğini ortaya koyması bakımından önem arz ediyor. Bu bölümün iyi okunması ve analiz edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Lockman bu bölümün başlangıç ismi olarak Bernand Lewis’i ve düşüncelerini görüyor.
Yüzleşmek insanın varoluşunu gerçekleyen öğelerinden biri, hatta bu öğelerin en önemlisi. Zihnimizde yeniden varoluşunu gerçekleştirmek için, yeniden bize ait bir dünya (bütün vecheleriyle bizim olan) için yüzleşmek şart. Bu bakımdan bu kitabın, yüzleşmemize katkı sağlayacağına inanıyorum.
Kaynak : www.dunyabizim.com