Gerçek bir sanatçının hayat hikâyesi ölümüyle noktalanmaz; ‘yaşarken vücuda getirdikleri’ ve ‘ardından bıraktığı izler’ diye iki evrede ele alınarak yıllar geçtikçe bereketlenir. Zira az ya da çok, kalburüstü sanatçıların iki perdelik hayat hikâyesi, değerinin sonradan anlaşılmasının da dâhil olduğu bir kader ortaklığıyla çizilmiş gibidir. Öte yandan, her ne söylesek ya ondaki derinliğin yanında yetersiz kalacak ya da aşırı hayranlık hâlesinin hercümercinden asıl portresi seçilemeyecek hissi peşimizi bırakmıyor...
Neslihan Demirci
Küre Yayınları, editör Neslihan Demirci’nin çiçeği burnunda eseri 'Zarifoğlu’nu Okumak' serlevhalı kitabını yazımızın girişinde yer verdiğimiz üç hüküm cümlesiyle okuyucularına arz ediyor ve ekliyor: Elinizdeki kitap, bu türden kaygıların bir verimidir.
Editör Demirci, Zarifoğlu’nun bir şair ve yazar olarak meramını anlamanın yolunun, ‘insan’a nasıl baktığını görebilmekten geçtiği kanaatinden hareketle merhum muhatabını şiirleri ve kimi metinleri üzerinden onu yeniden ‘okumaya’ çalışmış.
Zarifoğlu’nun vefatının 30’uncu yıldönümü vesile kılınarak hazırlanan kitap Zarifoğlu’na dair yeni şeyler söylemek ve zihin dünyasına yaklaşmak amacıyla okuyuculara merhaba diyor.
Zarifoğlu’nun tefekkür, sanat ve bir adım öte tebliğ davasını kaleme aldığı eserler üzerinden muhtelif yazarların teşrih masasına yatırıyor olması hiç şüphesiz yazarın asliyet, terkip ve hakikat şuuru bağlamında daha iyi anlaşılmasına zemin teşkil edecek.
Böyle bir girişten sonra sizleri Zarifoğlu’nu Okumak kitabının editörü Neslihan Demirci’nin suallerimize verdiği cevaplarla baş başa bırakıyoruz.
Neslihan Hanım, Cahit Zarifoğlu ile nasıl tanıştınız?
Cahit Zarifoğlu ile ilk karşılaşmam, bizim kuşaktaki çoğu çocuk gibi 80’lerin idealist devrine rastlar; dolayısıyla aşinalık, çocuk dergileri (bilhassa Gül Çocuk dergisi) ve Zarifoğlu’nun çocuk kitaplarıyla başladı diyebiliriz. Cahit Bey vefat ettiğinde on yaşındaydım. O günlerde eve giren dergilerde sıkça onun fotoğraflarını görürdüm, kendisinden büyük bir hüzünle ve sevgiyle bahsedildiğini hatırlıyorum. Böyle bir şair var, çocuk hikâyeleri yazıyor, bizden çok da uzakta olmayan Müslümanlar’ın dertlerine kafa yoruyor diye düşünmüştüm muhtemelen; bütün bunlar çocuk zihnime onun sayesinde girdi: İslam coğrafyasının varlığından ve Ruslar’ın Afganistan’ı işgali gibi meselelerden böylelikle haberdar oldum.
Böyle bir tanışıklıkla muhayyilenizde Cahit Zarifoğlu nereye/nasıl bir yere konumlandı?
Zarifoğlu’yla asıl tanışıklığımız lise yıllarına tekabül eder. Bu keşif, Yaşamak’la gerçekleşti. Zaten o yaşlarda, şiirini veya çok yoğun metinler olan roman ve hikâyesini anlamak, epeyce zor olurdu diye tahmin ediyorum.
Cahit Zarifoğlu (Ahmet Zarifoğlu Arşivi)
Yaşamak’ta ne buldunuz?
Anı/günlük/deneme arası karma bir türün örneği sayılan Yaşamak, kelimenin tam anlamıyla okurunu çarpan bir metin. İlk defa keşfediyormuşçasına etrafına hayretle bakması ve şahit olduklarını ve hissettiklerini kendine has şiirselliğiyle aktarması, hayallerle dolu genç yaşlarımda beni büyülemiş olmalı. Tabii bunu bugünden bakarak böyle adlandırıyorum; tek aklımda kalan, üzerimde bıraktığı müthiş etkisi...
Zarifoğlu hem düşünce adamı hem de sanatçı…
Cahit Zarifoğlu bugünün ve yarının insanına, münevver şahsiyetlerine neler anlatıyor?
Zarifoğlu’nun yaşadığı devirde içinde bulunduğu camianın alışık olmadığı bir kendinceliği, nev’i şahsına münhasır bir karakteri var. Dürüstlük, sahicilik, kimseden çekinmeden kitabın ortasını söyleme cesareti ve düşüncelerini fiilen yaşaması, kişiliğinde topladığı nitelikler. Hem düşünce adamı hem sanatçı; ama bir yönü, öbürünü gölgelemiyor. Aksine, tamamlıyor.
Sözünün eri; dava adamı…
Sözünün eri bir düşünce ve dava adamı oluşuyla edebiyatın farklı türlerinde farklı tarzları denediği, kendine has bir üslupla icra ettiği sanatçılığı iç içe geçmiş.
Zarifoğlu’nun şiiri tüm nitelikleri henüz keşfedilmemiş bir ada gibi
Sanatı öyle girift ki şiirini okuyan ve anlamaya çalışan herkesin hakkını teslim edeceği üzere, henüz bütün derinlikleri keşfedilmemiş bir ada gibi. Bu nitelemeyi birçok sanatçı için söyleyebiliriz elbette; zira hiçbir sanatçının zihninin bütün kıvrımlarında gezinemeyiz.
Son kelâmınızda neleri kast ediyorsunuz?
Bunu söylerken asıl kastım şu: Zarifoğlu’na dair keşfedilecek hususlar, bildiklerimizdekilerden daha fazla. Sorunuza dönecek olursak en azından inandıklarını yaşayan bir dava adamı olarak bugünün kafası karışık gençlerine ideal bir modeldir Zarifoğlu.
Mesela…
Mesela az önce bahsi geçen kitabı Yaşamak’ta şöyle der: (Anlamını aktarmaya çalışıyorum,) “hep içimize dönmeyi tavsiye ederiz ama tanımadığınız bu yerde kaybolacağınıza, yani sanat adı altında içinize kapanacağınıza hareketlerinize dönün, daha iyi.” ve sonra “harekete dönme”nin ne demek olduğunu açıklar; bugün eyleme geçmek dediğimiz ifade gibidir biraz, (1978’deki notlarından aynen aktarıyorum,) “Bile bile yapmadığınız şeylerin içinizdeki güzel karşılıkları neye yarar?” diye sorar mesela. “İçinizde ve elinizde karşılığı bile bulunduğuna bakmadan yaparak yaşayın inandıklarınızı.
(...)
Başkalarına söylemeden (veya) başkalarına söyleyerek, entelektüelce zevkini tatmayı bir yana bırakarak yapın inandıklarınızı.” diye devam eder… Sözlerimizi fiilen yaşamadıkça fikirlerimizin inandırıcılığının kalmayacağını vurgular. “Peki, bütün bunların sanatçı yanımızla ilgisi nasıl olacak diye soracaksınız; o halde ben de size sorayım,” der: “Söyleyin, iki hayatınız mı olacak? Biriyle inancınızı/fiilen yaşarken ötekiyle sanat mı yapacaksınız?” Bu çok vurucu bir sorudur; çünkü samimiyetle sözünün arkasında durmak, inandığını yaşamak, asıl zor olandır. Kalem erbabı, bu cinsten bir kolaycılığa kaçmakla her devirde eleştirilmiştir. Bugün de sosyal medya gerçeğiyle beraber klavye başında mangalda kül bırakmamak; ancak iş, somut adımlar atmaya gelince harekete geçmek konusundaki duyarsızlık, aşina olduğumuz bir durum. Burada her birimizin durup kendi samimiyetimizi sorgulamamız gerekir. Dolayısıyla onun dünyasında bu, ancak kişiliğinin bütün yönlerini sanatına ve düşüncesine aktarmakla mümkün.
Cahit Zarifoğlu (Ahmet Zarifoğlu arşivi)
Zarifoğlu’nu Okumak kitabının hikâyesine değinir misiniz?
Zarifoğlu gibi mihenk taşı olarak görülen sanatçıların etrafında oluşan büyük hayranlık bulutu, çoğu kez onun asıl portresinin görülmesini engelliyor. Bir sanatçı, kitleler tarafından çok seviliyorsa onu göklere çıkarmak, anlaşılmasına değil, aksine asıl düşüncesinin klişeler arasında kaybolmasına ve popüler bir malzemeye dönüşmesine katkı sağlar. Kitabı hazırlarken çekirdek olarak bu fikirden yola çıktık. İşte Zarifoğlu’nu Okumak kitabı, böyle bir arayışın ürünü. Bilim ve Sanat Vakfı’nda Cahit Zarifoğlu’na dair altı yıl arayla iki kez panel düzenlendi. Kitaptaki iki yazı, 2012’deki “Korku ve Yakarışın Menzilleri: Zarifoğlu Sanatının İmkânları” başlıklı paneldeki tebliğlerin metinleridir. Kitapta Zarifoğlu’nun mevcut kaynaklarda sıkça rastladığımız biyografik yönünden ziyade, metinlerinin ve şiirlerinin eleştirel bir bakış açısıyla incelenmesini istedik. Bu anlamda yazıların nitelik bakımından yolun başında belirlenen hedefine ulaştığını söyleyebiliriz.
Bahsettiğiniz hikâyeye kim/kimler katkıda bulundu?
Kitabın öne çıkan bir özelliği, bir yandan bir başvuru kaynağı olacak şekilde akademik makaleleri, öte yandan özgün üslupta kaleme alınmış metinleri bir araya getirmesi. Yazarların kendi hanesine yazılacağı için söylüyorum; zemini sağlam tespitler ve okurken keyif duyulan metinler çıktı ortaya. Ayrıca Zarifoğlu şiiri üzerine yazılan yazılarda aynı meselelere dair birbirine zıt görüşler ve farklı bakış açıları aynı kitabın içinde kendine yer buldu; bu da kitabın farklı kalemlerden çıkmasının zenginliği…
Kitap içeriğinden de bahsedebilir misiniz?
Kitap üç ana bölümden oluşuyor: İlk bölümde doyurucu metinlerle Zarifoğlu şiiri enine boyuna tartışılıyor.
Şiir yazılarında kimlerin imzası bulunuyor?
Şiir yazılarını Yalçın Armağan, Mehmet Sümer, Metin Kaygalak, Hasip Bingöl ve Hayriye Ünal yazdılar. İkinci bölümde üzerine çok fazla kalem oynatılmayan Zarifoğlu metinlerine dair yazılmış yazılar yer alıyor.
Kimlerden söz ediyorsunuz?
Hasanali Yıldırım, Fatih Altuğ ve Hanife Öz’’den. Yazarlar inceledikleri İns hikâyesi, Savaş Ritimleri romanı ve Yaşamak gibi belirli eserler hakkında metinleri kaleme aldı. Kimilerinde tek bir eser ele alınırken kimi yazılarda bir tür üzerine genel değerlendirmeler yapılıyor: Türü esas alan yazılar da yazarın çocuk edebiyatı, dergi yazıları, gezi yazıları ve mektupları gibi türlerdeki metinlerini değerlendiren metinler… Bu bağlamda Nermin Tenekeci, Ümit Yaşar Özkan, Vefa Taşdelen, F. Betül Tipi Özkan ve Kadri Akkaya’nın yazıları yer alıyor. Kitapta ilk iki bölümdeki ‘yoğun’ yazılardan sonra Zarifoğlu’nun bıraktığı anılardan izler taşıyan son bölüm geliyor. Bu bölüme geçişi, hayatı boyunca kendisiyle yol arkadaşı olmuş Rasim Özdenören’le yapılmış bir röportaj sağlıyor. Bu son bölümde Cahit Bey’in çocukları Ahmet ve Betül Zarifoğlu’nun, merhum Akif Emre’nin yazıları, Mevlâna İdris ve Cahit Koytak’ın Zarifoğlu anısına yazdıkları şiirleri; ayrıca Mevlâna İdris Bey ile Osman Turhan’ın bizzat kitap için hazırladıkları illüstrasyonlar, kitabın sürprizleri arasında. Kitabı bir başvuru kaynağı yapan bir diğer özelliği de, 1958’de Zarifoğlu üzerine yazılan ilk yazıdan başlayarak kitabın yayınlandığı 2018’e dek hakkında yazılan tezlerin ve yayınların bir bibliyografyasını ve araştırmacılar için değerli olan dizin bölümünü içermesidir.
Zarifoğlu’na yönelik yeni bir şeyler söylemek istediğinizi belirtiyorsunuz. Nedir bu yeni şeyler?
Bu kitapta yapılan en önemli yenilik, biyografiye fazla yaslanmadan, hayranlığı öne çıkarmadan Zarifoğlu’nun eserlerinin edebi ve estetik açıdan değerlendirilmesidir. Mesela Zarifoğlu’nun şiirinin kapalı ve anlaşılmaz olduğuna dair genel bir kabul vardır. Zarifoğlu şiirinin iki dönemindeki estetik farklılığı, ideolojik vurgusunun artmasıyla şiirinin yön değiştirmesi gibi meseleler, nitelikli yorumlara ihtiyaç duyulan tartışma alanlarıdır. Kitapta Zarifoğlu şiirindeki anlam arayışına ve şiirinin modern Türk edebiyatındaki konumuna ilişkin değerli tespitler ve analizler, şiirini ve problemleri anlamaya bizi bir adım daha yaklaştırıyor. Yaşamak kitabı, şairin okuruyla arasındaki perdeyi araladığı, bir anlamda şiirinin anahtarlarını içinde barındıran samimi metinlerden oluşuyor. Yaşamak üzerine Hanife Öz’ün yazdıklarıyla hem metnin yorumu yeni bir düzeye taşınarak zenginleşiyor hem de kodları okur için biraz daha aşikâr hâle geliyor. Aynı şekilde imgelerle örülü İns hikâyesi ve Savaş Ritimleri romanı ilk kez bu şekilde yapısal açıdan incelendi diyebilirim. Bilirsiniz, Zarifoğlu’nun çocuk edebiyatı da “çocuklara mı, yetişkinlere mi hitap ediyor” şeklinde özetlenebilecek türden tartışmalarla sık sık gündeme geliyor. Ümit Yaşar Özkan’ın yazısı bu tartışmalara yön verecek nitelikte yorumlar içeriyor. Mektuplarının incelendiği yazıda ise şairin Mavera dergisinde okuyucularına ve genç şair/yazar adaylarına mektup yoluyla eleştirmenlik yaptığını görüyoruz. Bir Değirmendir Bu Dünya kitabında toplanan dergi ve gazete yazıları ise Zarifoğlu’nun “edebiyatını paranteze aldığı”, hayatın sıradan gerçekliğin içinde saklı olduğunu hatırlatan, Müslümanca yaşamayı vurgulayan yazılar. Velhasıl Zarifoğlu’nun zihin dünyasına dair daha bunun gibi pek çok husus, anlaşılır bir şekilde önümüze seriliyor.
Yazarlık gibi okuyuculuk da bir nevi keşif sanatıdır. Zarifoğlu’nun insana bakışını merkeze alarak yaptığınız yeniden okumalarda neleri keşfettiniz?
Zarifoğlu’nu yeniden okudukça; hayatına, düşüncesine ve eserlerindeki dinamiklere yakından baktıkça onu asıl bu noktadan itibaren tanımaya ve anlamaya başladığımı hissettim. Kısacık ömrüne aceleyle ne çok şey sığdırdığını düşününce hayrete düşüyor insan... Rollerimiz arasında sıkışıp kaldığımız modern hayatta Zarifoğlu’nun bize çok değerli bir örneklik olduğunu idrak ettim. Bir yandan evine ekmek götürmenin gayretinde bir baba, öte yandan ümmetin derdiyle dertlenen, toplumda bir bilinç oluşturmaya çalışan bir dava adamı, diğer bir yandan da hayata bakarken içinde biriken sesi dışarıya kendi üslubunda aktaran bir şair...
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Bir sanatçıyı hakkıyla anlamak için klişe söylemlerin ötesine geçerek onu eserleri üzerinden her yönüyle incelemek gerekiyor.
Edebi metinleri değerlendirme kriterleri de edebi olmalı
Bir sanatçı ve düşünce adamının portresi, belki de zihnimizde yerleşmiş imajla örtüşmüyordur. Bunu anlamanın tek yolu, onu görmek istediğimiz kalıplara yerleştirmek yerine neler yaptığını, bunları niçin, nasıl, hangi şartlarda ortaya koyduğunu görmeye çalışmaktır. Ayrıca vurgulamak isterim; edebi metinleri değerlendirme kriteri de edebi olmalı. Biz bu gayretle kolektif bir çalışma ortaya koyduk. Umarız çabamız karşılık bulur.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Çalışmamıza yer verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim.
Kaynak : https://www.ittifakgazetesi.com/neslihan-demirci-ile-zarifoglu-nu-okumak-m1225.html