Kaynak: http://www.haber10.com/makale/36501/#.U-CkkqOc4nh
10 Aralık 2013
Mustafa Ekici
Akıl ve erdem üzerine
“vücud hak’tır’’ (Davud El-Kayseri)
Daha evvel tasavvuf ve felsefe ağırlıklı tahlil ve analiz metinlerini okuduğum Doç. Dr. İbrahim Kalın, şu aralar yeni çıkan kitabı ile yeniden gündemimde. Akıl ve Erdem adını verdiği çaplı kitabı sayın kalın’nın müktesebatı ve icra/işgal etmekte olduğu makamlar gözönüne alındığında çok daha büyük bir ilgiyi ve dikkati hakediyor.
İbrahim Kalın, Yeni Türkiye kavramının tekabul ettiği kültür ve medeniyet paradigmasına denk düşecek bir şekilde, yazıp çizdikleri ve doğrusu pozisyonu itibari ile de katkı sunduğu uygulamalarla, yazın hayatımızda nesli hızla tükenen bir kurucu aydın, büyük anlatı ve sistemler kuran mütefekkir bir geleneğin varisi, Türkiye’nin sahip olduklarının muhasebesini ve bunun üzerine Yeni Türkiye’nin inşası tezini güçlü ve özgüven dolu argümanlar ile ortaya koyan bir genç aydınımız.
Uzun bir zamandan beri insanın varlığı üzerine, iç acıtan yanlızlığı üzerine, modern yaşamın sürükleyip önümüze yığdığı çer/çöpün insanda yarattığı beyhudelik duygusu ve varlığı absürt kılan değersiz yaşamı üzerine kafa yoran seslerden yoksunuz. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da içimizi ferahlatan, insanın varlık yarasına bir merhem sunan sesler, şov dünyasının kalabalığında epey cılızlaştı. Doç. Dr. İbrahim Kalın işte tamda bu zaviyeden, varlığı böyle absürd şekilde tanımlayan ve dayatan yapılara dönük okuru sarsmaya, üzerinde gezindiği derin varlık imkanları hakkında uyarmaya gelmiş sanki. Kitabın içinde ilerledikçe Derida’dan Heidegger’e, Mevlana’dan Molla Sadra’ya Batı/doğu ekseni boyunca insanlığa sunacak bir ufku olanlara dokunacak, Mali’de her bahar adeta yeniden inşa edilen Cenne camisi gibi hep aynı kalarak sürekli yenilenmenin şaşırtan hazzını tadacak okur.
Yakın dönemde Türkiyenin dış Politikasının konjonktürel durumuna yaptığı tanım ile (Değerli Yanlızlık)tartışmalara konu olan Doç. Dr. İbrahim Kalın, bu çalışma ile değer/olgu ikilemine dönük derinlikli bir altyapı da sunuyor. Böylece ahlak ve özgürlük, erdem ve hukuk, değer ve siyaset üzerine kurulu bu ‘aklın’ önümüze nasıl bir siyasa koyduğuna dair de bir fikir sunuyor yazar.
Akıl ve Erdem’i okurken, yazarın da çok yerinde bir tesbit ile kullandığı KÖK/UFUK metaforuna bir benzerlik taşıdığından olsa gerek, Adam Zaman’ın Bilinç Kullanma Kılavuzu adlı kitabında resm ettiği insan beyninin işleyişi ve özellikle sinir hücrelerinin yapısı üzerine söyledikleri geldi aklıma;
varoluşu bilgiye indirgeyen kartezyen bakışa karşılık varlığı kutsayan derin geleneğin ‘vücud’ bakışını temel alarak üzerinde varlığımızı gerçekleyebileceğimiz muazzam imkanlara dikkat çekmek adına bu kök/ufuk metaforu gerçekten de canlı bir organizma olarak insanın tamda sahip olduğu ve üzerinde gelişebileceği en temel biyolojik Zemin olan sinir hücrelerine ve bu hücrelerin sahip olduğu ve sunduğu imkanlara ne kadar çok benziyor. Köklü/dallı ağaçsı bir yapıya sahip olan sinir hücreleri, birbirleri ile nerede ise sınırsız denebilecek yol ve yöntem ile irtibatlı ve bu irtibatlar sadece uyaranlar/iletenler değil aynı zamanda depolar olarak işlev gören, bu sayısız depolar arasında sonsuz denebilecek yol ve sayıda bilgi işleme, oluşturma, bütünleme ve ayrıştırma işlevi görmektedirler. Işte Kalın Türkiye, Ortadoğu, Doğu ve giderek küre çapında insanlığın, içiçe halkalar gibi bu büyük ‘vücud’ denizinin sağladığı muazzam imkanlar üzerinde varlığını gerçekleyebileceği, tek tek bireylerin ve bir üst varlık çerçevesi olarak siyasanın bu muazzam imkanlar üzerinden KÖK’lü kalarak UFUK’lara salınabileceği, nüfüz edebileceği derin ‘muhayyile’ üzerinde okuru düşünmeye davet ediyor.
Meseleye böyle bakınca, yüzyıllara yayılan süreçler boyunca capcanlı uzanan, milyonlarca insanın sonsuz sayıda eylem, söz ve hayali ile oluşan, tanımlı tanımsız, soyut/somut sonsuz sayıda kültür öğesi ile örülü, çok girift ve zamanın içinde ileriye ve geriye doğru gerilmiş biçimde tek tek birey olarak içimizde ve dışımızda bizleri sarmalayan ‘varlık imkanı’, sayın Kalın’nın harika tesbiti ile muazzam bir ‘mütehayyilat’, bir imkan olarak, verili ve var olarak duruyor önümüzde. Yine kitaptan bir ifade ile ‘istikbal mazidedir’.
Kalın’nın kritik ettiği Türk Modernleşmesi, yukarıda sözünü ettiğimiz büyük imkanlar denizi ile irtibatımızı koparan, düşünüş ve yaşayış olarak KÖK’süz bir varoluşa sürükleyen ve bunun sonucu olarak UFUK’suz kalan bir toplum yapısı ve üst dili olarak siyasa vücuda getirmiş oldu. Merkeze ‘vücud’u koymayan, bunun yerine ‘vücud’dan kaynaklı bilgi, devamında üretim, başarı, tüketim ve diğer modern saçmalıkları koyan bakış açısı ve onun oluşturduğu ‘siyasa’, kendi gibi düzen kuran değil, düzen bozan, yapan değil yıkan, derin değil profan bir dünya önermektedir. Rahmetli Cemil Meriç’in deyimi ile adeta toplumlarımıza deli gömleği giydirilmiştir. Böylece Kalın kitabının ilk bölümünde derinlemesine bir yapısökümüne tabi tuttuğu bu çarpık ‘varlık’ önermeleri ve ürünlerinin yerine, bu deli gömleklerini sıyırıp kendi olarak var olmak, üstelik kök ve ufuk metaforu ile bunu kendi geleneksel/köklü varlık alanında kalarak, bu derin ‘muhayyile’nin sunduğu sonsuz sayıda fırsat/imkan/ihtimalin üzerinde yükselerek dünyaya en ufuktan temas edebilecek bir yüksek gelişmişlik ve bütünleşme düzeyinin inşaasını adım adım ortaya koymakta.
Türk dış politakısının mimarlarından biri olan Doç. Dr. İbrahim Kalın, Türkiye toplumunun geçirdiği marazi modernleşme deneyimini ve geriden yeniden inşaa süreçleri hakkında ufuk açıcı, zihni zorlayan bu çalışması ile, sosyal konulara, politikaya, kültüre ve felsefeye, içinden geçmekte olduğumuz bu yeniden oluşlara farklı, verimli bir dokunuş, bir anlama imkanı sunuyor.
*Akıl ve Erdem, Türkiye’nin Toplumsal Muhayyilesi
Doç. Dr. İbrahim Kalın
Küre Yayınları
Kaynak : http://www.haber10.com/makale/36501/#.U-CkkqOc4nh