Entelektüel yayıncılıkta yeni bir açılım.

Yeşilçam Günlüğü bir manifestodur

Yerli bir sinemanın nasıl olabileceğine dair ilk ciddi sorgulamayı yapanlardan biri şüphesiz Ayşe Şasa’dır. 1990 yılından itibaren Dergâh dergisinde yayımladığı yazılar bu anlamda bir kıvılcım olur. İlk olarak Dergâh Yayınları’nca Kasım 1993’te Yeşilçam Günlüğü adıyla kitaplaştırılan o yazıların, Aralık 2002’de Gelenek Yayınları’nca 2. baskısı yapılır.  Kitabın ondan sonraki basımı ise Küre Yayınları tarafından yapılmıştır.

Bizim filmimiz nasıl olur?

Kitabın ilk yazısı “Türk Filmi Nedir?” başlıklı yazıdır. Bu yazıda Şasa, temsil ve görüntüye dayalı bir anlatımın; karşıtlıklar ile çatışmanın yerini paralelliklerin, uyumun almasının ve trajikten kaçınmanın yerli bir dil inşası noktasında gerekli olduğunu vurgular. Kaynaklarla kurulacak derinlikli rabıtanın bizleri kendi dilimizin kıvrımlarına götüreceğinin haberini verir. Bu noktada Müslüman sanatının kavranması ve kodlarına nüfuz edilmesi hususunda Beşir Ayvazoğlu’nun İslam Estetiği ve İnsan kitabını tavsiye eder. Aynı zamanda Şasa, Japon resmi Kabuki ve Japon hiyeroglifi Haiku’dan Japon sinemacıların nasıl yararlandığına değinerek bizlere de geleneksel sanatlarımızı işaret eder.

Ayşe Şasa ayrıca, Türk sinemasında bir taraftan gizil, örtük bir yerelliğin, bir taraftan da sözde bir modernliğin olduğunu ve durumun aslında bir tür yamalama olduğunu dile getirir. Yamalama kavramı Daryush Shayegan’ın Yaralı Bilinç kitabından alınmış bir kavramdır. Şasa, bu kitabı da özellikle geleneksel Doğu toplumlarının Batı ile temasından doğan bilinç arızalarının kavranması noktasında önerir.

Üç anahtar: İlham, keşif, fetih

Ayşe Şasa, Yeşilçam’ın drama öykündükçe melodram üretmesinin nedenlerini de ortaya koyar. Bizde Aristocu bir dram anlayışının olmadığını, çatışmanın değil uyumun ve teslimiyetin bize dair özellikler olduğunu ifade eder. Kendimizi doğru idrak etmediğimiz sürece de sinemayla var olamayacağımızı vurgular. Türkiye’de yapılabilecek sahici bir sinemanın bizi biz eden dinamikleri en ince ayrıntısına kadar incelemek, açıklamak ve tarif etmekten geçtiğini tekrar tekrar dile getirir.

Ayşe Şasa, film dilinin dönüştürülmesi hususunda üç kavramdan söz açar: İlham, keşif ve fetih. Tasavvufun bu üç kavramının sanatçının elinde mucizevî bir dönüştürmeye zemin hazırlayabileceğinin altını çizer.

Kitaplar ve filmler

Şasa yazılarında birçok kitap ve filme gönderme yapar. Bu film ve kitapları yolumuzun işaret levhaları olarak görür. Beşir Ayvazoğlu’nun İslam Estetiği ve İnsan, İsmet Özel’in Üç Mesele, Kemal Tahir’in Yol Ayrımı, Halit Refiğ’in Ulusal Sinema Kavgası kitapları bunlardan sadece birkaçıdır. Film olarak ise “A ay”, “Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu”, “İki Yabancı”, “Mavi Sürgün”, “Karanlık Sular”, “Hünkârın Bir Günü”, “Danimarkalı Gelin”, “Kelebekler Sonsuza Uçar”, “Veysel Karani”, “Bize Nasıl Kıydınız” ve “Bosna, Mavi Karanlık”a dikkatleri çeker.

Bu meşale tüm insanlığı aydınlatacak

Ayşe Şasa’nın 1990’ların başında çaktığı kıvılcım şüphesiz kıvılcım olarak kalmadı. Yeşilçam Günlüğü, yerli sinema konusunda adeta bir manifesto olarak algılandı. Yusuf Kaplan, Semih Kaplanoğlu, İhsan Kabil, Sadık Yalsızuçanlar, İsmail Güneş ve Enver Gülşen gibi isimler bu manifestonun sinemasını yaptılar, teorik altyapısını oluşturdular ve olgunlaştırdılar. Ayşe Şasa’nın çaktığı kıvılcım bu isimlerin nefesi ile aleve dönüştü. Sıra bu alevi körükleyip büyüteceklerde. Bu alev ile tutuşturulacak meşale ise sadece bizi değil, tüm insanlığı aydınlatacak.

Kaynak : http://www.dunyabizim.com/Manset/11724/yesilcam-gunlugu-bir-manifestodur.html