Entelektüel yayıncılıkta yeni bir açılım.

Bir düş çocuğunun güncesi

BİR DÜŞ ÇOCUĞUNUN GÜNCESİ

Ömrünün vefa etmediği Bozkırda Deniz Kabuğu filminin senaryo yazma sürecindeki güncelerinden oluşan Küller ve Kemikler de Ahmet Uluçay şöyle der: “Benden böyle öyküler çıkmaz Yakup. Sen gözlerini ödünç vermezsen dünya bu kadar güzel görünmez.”


Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2002) filmiyle girdi hayatımıza Ahmet Uluçay. Etkisini hemen gösteren birkaç 'kısa'dan sonra ilk -ve ne yazık ki tek- uzun metrajlı filmiyle yepyeni, yerli bir dilin imkânlarını önümüze serdi. Bunu da çok büyük bütçelerle; ontolojik/ epistemolojik zeminli kuramlarla değil, hayallerinin peşinden giderek ve kendi kumaşından iki kafadarın (Şerif Akarsu ve İsmail Mutlu) ona inanmasıyla gerçekleştirdi; geride kuramı yapılacak bir 'Uluçay sineması' bıraktı.

Çocukken ilk kez gördüğü sinema makinesi, Alaaddin'in Sihirli Lambası'ydı onun gözünde, onca film ve onca ödülden sonra bile bunun değişmediğini söyledi. Kütahya'nın ücra bir köyünde, neredeyse kamerayı yeni baştan keşfederek ve pekçok tekniği -elektrikle çalıştığı için kablo boyundan uzağa gidemeyen kamerası veya alüminyum folyoya sigara dumanı üflenerek oluşturulan duman efekti gibi- kendi imkânlarıyla oluşturarak kendine has bir sanat icra etti. Röportajlarında sorulan soruları fimlerindeki sadelik, derinlik ve kendincelikle cevaplıyordu; akıp giden zamanın karşısında duyduğu acziyet sebebiyle sinemayı ifade dili bellemişti, “Benim derdim var anlatacak, derdi olmayan adamın sinemayla işi olmaz.” diyordu. (Söyleşi: Salih Pulcu, Anlayış Dergisi, Eylül 2005, sayı 28 ve Ahmet Uluçay, haz. Ayşe Pay, Küre Yayınları, 2010)

YAKUP ULUÇAY'IN AYNASI

Küller ve Kemikler, tamamlanmasına Uluçay'ın ömrünün vefa etmediği Bozkırda Deniz Kabuğu filminin senaryo yazma sürecinin günlüğü hükmünde. Kapaktaki resimde gece ay ışığında ayakları küllere batmış, kemiklere doğru bir iş çeviren arkası dönük çocuğu gördükten sonra bu kitapta alışılmadık birşeyler döndüğüne kendimizi hazırlıyoruz. Uluçay'ın vasiyetine uygun olarak çizilen resmin hangi imgeden yola çıktığını hikâye ilerledikçe anlıyoruz.

Günlük formunda bir senaryo iken imgelerle dolu şiirsel diliyle uzun hikâye veya novella denilmeyi hak eden metinde anlatıcı; filmler çekmiş, ödüller almış Uluçay'ın kendisidir ve kitap boyunca hem iç sesi, hem çocuksu tarafı, hem dış dünyaya baktığı gözü, hem de hayali çocuk arkadaşı Yakup'la söyleşir. Bütün filmlerinin kaynağı sayılan çocukluğu, anlatısının da temelini oluşturur. Oğuz Atay'ın Olric'inden biraz daha ete kemiğe bürünmüş Yakupsa çocukluğunun bir yansıması olarak Uluçay'ın bitmez tükenmez hazinesinden, çocukluğundan kalan derin izlerle yüzleştiği bir ayna işlevi görür: “Ancak senin yanında olduğum gibi görünebiliyorum. Belki... Belki senden kaçamadığımdan o da... Bu öyküler senin öykülerin hep. Benden böyle öyküler çıkmaz Yakup. Sen gözlerini ödünç vermesen dünya bu kadar güzel görünmez.” (s. 54-55) Anılarının sarnıcında ilerlerken neden yazdığını, neden sinemayı seçtiğini, köyünde nasıl yoğrulup Ahmet Uluçay olduğunu, sanat camiasının boyası döküldüğünde altından nelerin sırıttığını, Yakup'a içini dökerken öğreniriz. Yakup, Bozkırda Deniz Kabuğu'nun senaryosundan dışarı fırlamış, çok bilmiş ana karakteridir aslında. Senaryonun gidişatına müdahale eder, yazarını eleştirir; ona “hükmedeceğin kuklalar istiyorsun” diye kafa tutar. Yazarsa kendisine “(senin yüzünden) içinde yalnız saatlerin olduğu bir film yapacağım” dedirten Yakup'u uslu bir senaryo kişisi olması için uyarır.


“İÇİMDEKİ DON KİŞOT”

Hikâyesi boyunca çocuk saflığına duyduğu özlemi hissettirir Uluçay. Bu, onu bir yandan üretken yapan arayışı, bir yandan da bir türlü kabuk tutmayan yarasıdır: “Herşey değişirken ben değişemedim. Kötü olan bu. Büyüyemedim. Çocuklarım bile benden önce büyüdüler. Düş çocuğu olarak kaldım, düş çocuğu olarak kaldık... Matematik çocuğu olamadık bir türlü. Çağdaş dünya tükürüp atacak sizi.” (s. 39) Herkes gibi geçim derdinde, daha 'normal' bir baba olmak varken filmlerine yapımcı ve dilinden anlayacak bir kulak aramanın peşinde koşan sanatçının gönlü de kırıklarla doludur. Gerçekler ona “Neden haddimi bilemedim Yakup? İçimdeki Don Kişot'u kimler uyardı böyle, benim sevgili çocuğum?” diye isyan ettirir.

“Hayatla sinemayı ayıramıyorum. Biri nerede başlıyor, diğeri nerede başlıyor, bilmiyorum.” diyen Uluçay, hayatıyla da, eserleriyle Sait Faik'te, Yusuf Atılgan'da, Oğuz Atay'da karşımıza çıkan “tutunamayan lüzumsuz adam” tipidir sanki. Kendisi de çok sevdiği Dostoyevski'nin bir kahramanıdır bir bakıma. Hayatın gerçekleri karşısındaki savunmasızlığını, kırılganlığını sessiz sedasız haykırır: “Sen gözlerini ödünç veriyorsun bana. Öyküler anlatıyor, hayatı yaşanılır kılıyorsun. Hayatı çıplak gözle görmeye tahammülüm yok. Yalın gerçekle yüz yüze yaşayamayacak kadar zayıfım. Sevgisizliğin duman altında sanırım ilk ölecek ben olacağım Yakup.” (s.14-15)

Kitap, Uluçay sinemasının evrenini oluşturan öğelerle doludur; cinler, deniz kabukları, saatler, trenler, yumurtalar... İlk gözlük takma macerasını, bir kol saati olsun diye nasıl yanıp tutuştuğunu, bu uğurda günlerce cebinde çiğ yumurtayla dolaştığını, matematiğe ilgisiz diye babasının sürekli aşağılamalarına maruz kalırken yazdığı bir mektupla, yani kalem kuvvetiyle babasının gözüne girdiğini metne aktaran Uluçay, tıpkı filmlerindeki gibi, seyirci-okurunu naif dünyasının kıvrımlarında dolaştırıyor.

Sandıktaki paha biçilmez bir yadigâr gibi günyüzüne çıkan Küller ve Kemikler'le beraber, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ın senaryosu da filmle aynı isimle raflarda yerini aldı. Her iki kitabın mutfağındaki titiz emek, 2010 yılında Küre Yayınları'nın Yönetmen Sineması serisinde Ahmet Uluçay kitabını yayına hazırlayan Ayşe Pay'a ait.

Film çekilebilseydi, Ahmet Uluçay'ın dünyasını, beyazperdede bir de Yakup dolayımından görebilseydik diye hayıflanmamak elde değil. Gel gelelim, türler arası bir türde edebi ürüne dönüşmüş vasfıyla Küller ve Kemikler'in, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin sinema tarihindeki yeri kıratında bir yere yakıştığı aşikâr.
Gözünde Ahmet Uluçay tüten seyirci-okur, o burada, siz neredesiniz?

NESLİHAN DEMİRCİ
• • •
Küller ve Kemikler
Ahmet Uluçay, Hazırlayan:
Ayşe Pay
Küre Yayınları
Kasım 2015
119 sayfa

Kaynak : http://www.yenisafak.com/hayat/bir-dus-cocugunun-guncesi-2355030