Entelektüel yayıncılıkta yeni bir açılım.

İran: Ulusal Kimlik İnşası

Millî kimlik ve millî devlet kavramları üzerine kurulu 20. yüzyılda, etnik meselelerin yanında kimlik inşasının gelişim süreci ve bu süreçte yaşanan değişimler etrafında şekillenen tartışmalar, İran’da en çok konuşulan meselelerden biri hâline gelmiştir. Bu bağlamda, reformcu cenaha mensup İranlı akademisyenlerin yazılarından derlenerek oluşturulan “İran Ulusal Kimlik İnşası” başlıklı eser; Ocak 2009 tarihinde İran Araştırmalar Merkezi (İRAM) Başkanı Dr. Hakkı Uygur’un yetkin tercümesiyle Türk okuyucuyla buluşturulmuştur. Özgün adı “İran: Hürriyet, Milliyet, Kavmiyet Müesses-i Tahkikat ve Tovsie-i Ulum-i İnsani” olan eserin editörlüğünü Hamid Ahmedi üstlenmiştir. Doktora eğitimini Kanada Carleton Üniversitesinde “İran’da Etnik Milliyetçilik Politikaları” teziyle tamamlayan Ahmedi, çalışmalarında İran’daki etnik unsurlara yoğunlaşmaktadır. Türkiye’deki ikinci baskısı Şubat 2020’de yapılan eser, Ahmedi’nin 11 sayfalık giriş yazısıyla birlikte toplamda 339 sayfadan oluşmaktadır.

“Teorik İncelemeler” ve “Alan İncelemeleri” adı altında iki ana bölüme ayrılan eserde, İran’da ulusal kimlik inşası meselesi çok yönlü bir zeminde işlenmiştir. Bu bağlamda İran’da ulusal kimlik inşası sürecinin yanında İran’ın sosyal ve siyasal yapısı ile siyasal kültürünü oluşturan temel dinamikleri, tarihsel ve çeşitli perspektifler yardımıyla değerlendirilmeye çalışılmıştır. İran kimliğine ilişkin tabuların kırılması ve ulusal birliğin güçlendirilmesi için geliştirilmesi gereken yöntemlerden bahsedilmiş ve son olarak İran kimliğinin karşı karşıya olduğu tehditler ortaya konularak etnik gruplar ile bu grupların önündeki sorunlara dikkat çekilmiştir.

İran’da kimlik inşası sürecinin gelişiminin teorik ve tarihsel bir çerçevede ele alındığı ilk bölümde İran kimliğinin yüz yüze olduğu tehditler incelenmektedir. Bu bölümde; Cihangir Muini Alemdari tarafından kaleme alınan “İran’da Kimlik, Tarih ve Anlatı”, Hamid Ahmedi tarafından yazılan “İran’da Din ve Milliyet: Dayanışma mı, Çekişme mi?”, Hüseyin Beşiriyye tarafından kaleme alınan “İran’da Siyasal İdeoloji ve Toplumsal Kimlik”, Ahmet Eşref’in yazdığı “İran’da Ulusal ve Etnik Kimlik Krizi”, Muhammed Hubruyipak’ın yazmış olduğu “Yerel Seçkinler, Küreselleşme ve Federalizm Rüyası” ve son olarak Ebu’l-Fazl Dilaveri tarafından kaleme alınan “Modern İran’da Şehir, Kimlik ve Siyaset” başlıklı makaleler yer almaktadır.

Alemdari’nin yazmış olduğu “İran’da Kimlik, Tarih ve Anlatı” başlıklı ilk makalede, ulus ve ulusal kimlik konularındaki bazı teorik sorulara yanıtlar aranmış ve bu kavramların İran’daki kullanımları okuyucuya sunulmuştur. Alemdari, kimlik oluşumu ve ulus inşa edilmesi konusunda Sasaniler Dönemi gibi geçmiş dönemlerin konumunu ön plana çıkararak bütüncül bir perspektifle kadim bir İranlı kimliği sunmaya çalışmıştır. Bütün farklılıklara rağmen ortak bir İran kimliği bulunduğunu öne süren yazar, bu iddiasını anlatılara ve tarihî değişkenlere dayandırarak ispat etmeye çalışmıştır.

“İran’da Din ve Milliyet: Dayanışma mı Çekişme mi?” başlıklı bir sonraki makale, kitabın editörlüğünü de üstlenen Ahmedi tarafından kaleme alınmıştır. İslamcılık ile İranlılık arasındaki münasebetlerin konu edildiği bu makalede, söz konusu iki unsurun İran kimliğinin oluşmasındaki etkin rolüne dikkat çekilmektedir. Kadim bir İran kimliği portesi çizen Ahmedi, yaygın anlayışın aksine bu din ve milliyetin karşı karşıya olmadığını savunmaktadır. Bu bağlamda eleştirel bir perspektifle Devrim’i izleyen yıllarda siyasi iktidarın meşrulaştırılması adına İran kimliğinin bu iki önemli unsurunun ihmal edildiğini öne sürmektedir. İslam’ın ve özellikle de Şiiliğin varlığını sürdürmesini, kalkınmış ve güçlü bir İran’ın varlığıyla ilişkilendiren yazara göre İran tarihine, kültürüne ve kimliğine karşı gösterilen ilgisizlik, İslam’ın ve Şiiliğin zarar görmesine neden olmaktadır.

Kitabın “İran’da Siyasal İdeoloji ve Toplumsal Kimlik” başlıklı üçüncü makalesi, İran’ın önde gelen siyaset bilimcilerinden Beşiriyye tarafından kaleme alınmıştır. İran kimliğinin ulusal ve toplumsal risklerinin ele alındığı makalede, siyasi iktidarın meşrulaştırılması için İran kimliğinin bir araç olarak kullanılması eleştirilerek bu durumun yol açtığı zararlar çok yönlü bir zeminde işlenmektedir. Yazar sonuç kısmında, 20. yüzyılda İran’da kimlik inşası sürecinin ideolojiler etrafında şekillendiğini belirterek bu ideolojilerin zayıflaması hâlinde ortaya yeni kimlikler çıkacağını ön görmektedir.

Dr. Eşref tarafından kaleme alınan “İran’da Ulusal ve Etnik Kimlik Krizi” başlıklı dördüncü makalede, ulusal ve etnik kriz kavramı ile İran kimliğinin geçirdiği tarihsel dönüşüm kavramsal bir çerçevede değerlendirilmiş ve akabinde İran’daki etnik ve ulusal kriz irdelenmiştir. Yazar, makalede İran ulusal kimliğine ilişkin farklı temel görüşlere yer vererek etnik ve mezhep açısından zengin bir yapıya sahip İran’da, ulusal kimlik inşası sürecinin yol açtığı krizlere değinmektedir.

Hubruyipak’ın yazmış olduğu “Yerel Seçkinler, Küreselleşme ve Federalizm Rüyası” adlı bir sonraki makalede, feodalizm kavramı derinlemesine irdelenerek bu konuda yapılan çalışmalarda genellikle mevzunun yanlış yorumlandığı savunulmaktadır. Feodal yapının olumsuz yönleri ayrıntılı bir şekilde sunularak çağdaş İran için feodal bir düzenin uygun olmadığına dikkat çekilmektedir. Öte yandan bölümde, farklı etnik grupların talepleri yok sayılmış ve İran, sadece Fars unsuru etrafında bütünleştirilmeye çalışılmıştır. Bu durumun, eserin akademik niteliğinin zayıflamasına yol açtığını belirtmek mümkündür.

Birinci bölümde yer alan son makale Dilaveri tarafından kaleme alınmıştır. “Modern İran’da Şehir, Kimlik ve Siyaset” başlıklı makalede İran toplumunun kimlik krizi irdelenmiştir. Makalenin ana odak noktası ise Meşrutiyet Dönemi’nden Devrim’e kadar geçen süre zarfında toplumdaki çok yönlü kentsel dönüşümdür. Yazara göre ekonomik ve teknolojik geri kalmışlık, dengesiz ekonomi politikaları ve yanlış kent ve nüfus yönetimi gibi etkenler; toplumsal düzensizliklere sebep olmuştur.

Eserin ikinci bölümünde ise İran’daki etnik grupların kimliklerinin tarihî kökenlerinin yanında kültürel, toplumsal ve siyasal alandaki rolleri değerlendirilmektedir. Etnik grupların arasındaki milliyetçi ve ayrılıkçı hareketlerin ayrıntılı bir şekilde sunulduğu bu bölümde; Kave Bayat’ın yazmış olduğu “Pantürkizme Bakış ve Ruşeni Bey Macerasının Pantürkizme Etkileri”, Recep İzedi tarafından yazılan “Azerbaycan Kimliği Hakkındaki On Yıllık Kargaşaya Bir Bakış”, Nahid Kuhkişaf ile İhsan Huşmend tarafından kaleme alınan “Devrimden Önce ve Sonra Kürt Bölgelerinin Gelişim Süreci” ve son olarak da Seyyid Abdulemir Nebevi tarafından yazılan “Huzistan ve Etnik Sorunlar” başlıklı makaleler yer almaktadır.

Bu bölümde yer alan “Pantürkizme Bakış ve Ruşeni Bey Macerasının Pantürkizme Etkileri” başlıklı ilk makale tarihçi Bayat tarafından kaleme alınmıştır. Dışişleri Bakanlığının belgelerinden ve dönemin gazetelerinden yararlanılarak Teşkilat-ı Mahsusa subayı olarak birçok siyasi ve gizli görevlerde bulunan Ruşeni Barkın’ın  İran’daki faaliyetleri derinlemesine irdelenmiştir. Osmanlı Devleti’nin Pantürkizm hareketinin gelişim sürecindeki konumuna dikkat çeken yazar, Ruşeni Bey’in İran’daki Türk topluluğuna ilişkin açıklamalarıyla birlikte İranlılar arasında Pantürkizm meselesinin tartışma konusu olmaya başladığını ifade etmektedir. Bayat, Ruşeni Bey’in faaliyetlerine dayanarak Türkiye’nin bu dönemlerde İran’daki iç gelişmelere müdahil olmaya çalıştığını ve bu durumun, İran için bir tehdit yarattığını öne sürmektedir.

İzedi tarafından yazılan “Azerbaycan Kimliği Hakkındaki On Yıllık Kargaşaya Bir Bakış” başlıklı bir sonraki makale, 20. yüzyılda İran’ın Azerbaycan bölgesindeki süregelen gelişmeler, Pantürkizm akımı çerçevesinde okuyucuya sunulmuştur. İran Türklerinin düşüncelerine de yer verilen makalede, bu görüşlerin ortaya çıkış süreçlerinde rol oynayan iç ve dış dinamikler işlenmiştir. Makalede, Türkiye ve Azerbaycan’ın İran’daki Türk topluluğunu kışkırtarak iç karışıklara neden olduğu öne sürülmektedir. Ayrıca makalede, etnik söylem kullanan yayın organlarının yanında Azerbaycan’daki siyasi oluşumların görüşlerine ilişkin bilgiler de sunulmuştur.

Kuhkişaf ve Huşmend’in birlikte kaleme aldığı “Devrimden Önce ve Sonra Kürt Bölgelerinin Gelişim Süreci” başlıklı diğer makalede öncelikle Devrim öncesi ve sonrasında Kürt bölgelerine ait ekonomik değişkenlere ilişkin bilgiler sunulmuş, ardından çağdaş İran’da sınır bölgelerinde yaşanan gelişmeler işlenmiştir. Yazar, Kürt bölgelerin yanı sıra diğer geri kalmış bölgelere de dikkat çekerek bu bölgelerdeki toplumsal adaletin sağlanmasının millî birliğin güçlenmesinde etkin bir role sahip olduğunu ifade etmiştir.

Nebevi tarafından yazılan “Huzistan ve Etnik Sorunlar” başlıklı son makalede ise Huzistan’daki siyasal gelişmeler ve dönüşümler ele alınmakta; Devrim sonrası bölgedeki kutuplaşma vurgulanmaktadır. Huzistan’ın savaş ve petrol kelimeleriyle özdeşleştiğini ifade eden yazar, bölgedeki ayrılıkçı gelişmelere dikkat çekmiştir. Makalede, isyan hareketlerinin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilen Şehy Hazal olayı başlangıç noktası alınarak Devrim ve İran-Irak Savaşı dönemleri incelenmiş ve bölgenin etnik grubunu oluşturan Arap topluluğu değerlendirilmeye çalışılmıştır.

İranlı reformcu akademisyen ve araştırmacıların yazılarından derlenerek oluşturulan eserde, İran kimliğinin tarihsel ve teorik temellerine dair makaleler ilgililerine sunulmuş ve etnisite, milliyet ve din gibi konular tartışılmıştır. Bu bağlamda, ortak bir İranlılık üst kimliği algısının oluşturulmaya çalışıldığını belirtmek mümkündür. Ancak mevcut dinamikler ve değişkenler göz önünde bulundurulduğunda makalelerde oluşturulmaya çalışılan üstün Fars algısının gerçeklikle özdeşleşmediği görülmektedir. Eser, konu ve kapsam itibarıyla son derece etkin bir çalışma olsa da taraflı ve objektiflikten uzaktır. Bu durumun çalışmanın akademik niteliğini zedelediği belirtilebilir. Öte yandan Devrim’den sonra siyasi iktidarı meşrulaştırmak adına İslam’ın İran devlet modeliyle entegre edilmesinin Fars kimliği üzerinden eleştirildiği tespit edilmiştir. Ayrıca Türk, Fars ve Arap gibi diğer etnik unsurların siyasal, kültürel ve toplumsal taleplerinin göz ardı edildiği görülmektedir.

Sonuç olarak makalelerin genelinin taraflı ve objektiflikten uzak bir üslupla yazılması; bunun yanında diğer etnik unsurların hiçe sayılarak İran’ın sadece Fars unsurla bütünleştirilmeye çalışılması eserin akademik niteliğinin zayıflamasına yol açmaktadır. Tüm bunlara rağmen eser, son derece kıymetli bilgiler sunmaktadır. Bu bakımdan İran’ı bilimsel bir bakış açısıyla değerlendirmeyi mümkün kılmakta ve İran ile bölge üzerine araştırma yapanlar için temel bir kaynak niteliği oluşturmaktadır.

Dilara Eştürk

Kaynak : https://iramcenter.org/iran-ulusal-kimlik-insasi/#.YjsKX2rV8Js.twitter